4 Ekim 2012 Perşembe

CEVİZİN BEYNE FAYDALARI


Gümüş içeren cevizin direkt olarak beyne etki ederek özellikle çocukların zeka gelişiminde büyük rol oynadığı belirtildi.



Ulusal Ceviz Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Yayar Akça, Türkiye'de ceviz üretiminin istatistiklerde yer aldığının aksine 70 bin tonla sınırlı olduğunu belirtti.

Üretiminin az olması nedeniyle yüksek fiyatının da etkisiyle ceviz tüketiminin az olduğuna dikkati çeken Akça, böylesine önemli bir ürünün ülkedeki çocukların önemli bölümü tarafından tüketilemediğini bildirdi.

Akça, cevizin insan sağlığı ve beslenmesinde çok önemli bir yer tuttuğunu vurgulayarak, şöyle konuştu:

“Özellikle kış aylarında en önemli enerji kaynaklarından biri olan cevizin 100 gramından 700 kilokalori enerji elde edilebiliyor. Mineral, protein, vitamin ve yağ açısından oldukça zengin bir ürün. Halen üzerinde ciddi araştırmalar yapılıyor. Kolesterolü düşüren, tansiyonu düzenleyen, kalp ve damar sağlığı açısından büyük faydaları bulunan cevizin en önemli özelliği zekayı geliştirmesi. Beyin ve ceviz, şekil açısından olduğu kadar içerik olarak da çok benziyorlar. İnsan vücudunda gümüşü kullanan tek organ beyindir. Bu açıdan gümüş içeren ceviz, özellikle çocukların zeka gelişiminde büyük rol oynuyor.”

GÜMÜŞ BEYİNDEKİ BİLGİ ALIŞVERİŞ HIZINI ARTIRIYOR
“Cevizdeki gümüşün, beynin sağ ve sol tarafındaki bilgi alışverişinin hızını artırdığını” belirten Akça, “Fazla ceviz tüketenlerde zeka gelişiminin yüksek olduğu bir gerçek. Özellikle Türkiye'deki cevizler, gübreleme ve ilaçlama olmadığı için tamamen organik. Bu açıdan da Türkiye'de üretilen cevizlerin insana en küçük bir zararı yok” dedi.

Akça, cevizin çocukların beslenmesine mutlaka girmesi gereken çok önemli bir ürün olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:

“Sağlıklı ve zeki bir nesil için okullarda sadece süt değil çocukların ceviz, badem ve fındık tüketmesi de sağlanmalı. Bu, Milli Eğitim ve Sağlık bakanlıklarınca ulusal politika haline getirilmeli. Her sabah, bir ilköğretim çocuğu masaya oturduğunda mutlaka 3 ceviz içi yemeli. Bu tüketim badem ve fındık gibi ürünlerle desteklenmelidir.”

Yetişkinlerin ise günde 5 ceviz içi yemelerini öneren Akça, “Dünyanın en iyi kalpçileri mutfağa 5 ceviz girmesini öneriyor. Ceviz üretimini ve tüketimini artırmamız gerekiyor. Sağlıklı bir gelecek için cevize daha büyük önem vermeliyiz. Gelişmiş ülkeler, sabah kahvaltısında ceviz tüketiyor. Dondurmalarında bile ceviz kullanıyorlar” diye konuştu.

27 Eylül 2012 Perşembe

Beyin Ve Beyin Hastalıkları

Beyin Hastalıkları:

Beyinde görülen kanamalar,urlar, iltihaplanmalar vb. çeşitli hastalıklardır. En önemli organ olan beyinde görülen çeşitli hastalıkların vücudun başka bir yerinde önemli bozukluk yaratma olasılığı yüksektir. Kızamık, tifo, zatürree gibi hastalıklar sırasında, ya da göz, iltihaplanmalarında mikroplar beyne yayılarak beynin iltihaplanmasına yol açabilirler, buna beyin iltihabı (ansefalit) denir. Ansefalit, ölümle, psikolojik yetersizliklerle ya da felçlerle sonuçlanabilir. Kılcal damarların sertleşmesinden doğan beyin kanamaları daha çok yaşlılarda görülür. Şiddetli kanamalarda koma durumu, felç ya da ölüm görülebilir. Kan dolaşım sistemine katılan bir kan pıhtısı beyinde tıkanmaya neden olur, buna beyin ambolisi denir ve sonucunda felç görülür. Beyin damarlarının iç yüzeylerinin kanser vb. gibi hastalıklarla bozulmasından dolayı tıkanmalar da olabilir, buna beyin trombozu adı verilir. Çeşitli nedenlerle beyin dokusunda ya da beyin zarında urlar ortaya çıkarak, bulundukları yere ve neden oldukları rahatsızlıklara göre değişik belirtiler gösterirler. Hareketlerde görme, işitme gibi duyularda bozukluklar, baş ağrısı gibi belirtiler yapan urlar çoğunlukla ameliyatla alınır. Daha çok küçük yaşlarda beyine, beyin-omurilik suyunun birikmesinden ileri gelen “hidrosefali” görülür. Nedeni, beyin-omurilik sıvısının beyinden akmasını sağlayan yollardan birinin tıkanmasıdır. Düşme, çarpma, vurma gibi olaylar sonucu beyin sarsıntıları, ezilme, yaralanma ve beyin patlaması görülür. Kimi akıl hastalıkları doğrudan beynin yapısıyla ilgili değilse de, psikoz tipi hastalıklar beynin iyi çalışmaması sonucu ortaya çıkar. Bellek yitimi (amnezi) gibi hastalıklarsa beyin zedelenmesiyle ilgilidir. Bu bakımdan birçok akıl hastalığı son zamanlarda beyin cerrahisiyle iyileştirilmektedir.

Beyin İltihabı (Anseptik Menenjit)

Merkezi sinir sisteminin virüslerden ileri gelen hastalıklarına ansefalit adı verilir. Şiddetli baş ağrısı, ense sertliği ve ateş gibi belirtilerle başlar. Bu hastalığa kabakulak, herpes simplex, enfluenza, enfeksiyoz hepatit ve enfeksiyoz mononükleoz gibi virüsler neden olurlar. Kuduz virüsünün neden olduğu ansefalit ise öldürücüdür. Bu hastalığa, bakteriye rastlanmadığı göz önünde tutularak, cerahatli menenjitten ayırmak için aseptik menenjit adı da verilir. Teşhis için alınan beyin omurilik sıvısında, glikoz, normal hücreler yani lenfositler ve albüminin artmış olduğu görülür.
Lenfositler çok arttığı için lenfositik koriomenenjit adı verilen bir viral menenjit tipi daha vardır ki, grip gibi, salgın olarak görülür. Bu gibi vakalarda baş ağrısı, ateş, ense sertliği gibi menenjit belirtileri hafif olarak vardır. Hastalık genellikle 1-2 haftada semptomatik tedavi ile iyileşir.
Tedavide antiviral ve ağrı kesici, ateş düşürücü ilaçlar kullanılır. Komada gibi baygın yatan hastalar hastanede bakıma alınır, kas kasılmaları şeklinde görülen konvülsiyonların hastaya zarar vermemesine çalışılır.

Beyin Kanaması

Serebral Hemoraji, İnme:
Beyin fonksiyonlarının birdenbire bozulmasına beyin inmesi veya felç denir. Bu bozulmaya neden olan olaylar beyin kanaması, beyin trombozu veya ambolisi gibi üç şekilde meydana gelebilir.
Beyin Kanaması (Serebral Hemoraji)
Damar sertliği ve tansiyon yüksekliği bulunan 50 yaşın üstündeki kimselerde birden bilinç kaybı ve inme şeklinde yarım felç (hemipleji) görülürse beyinde bir tıkanmanın veya kanamanın meydana geldiği düşünülmelidir. Bilinç kaybı birkaç dakikada tamamlanır ve hasta olduğu yere yığılır kalır. Bu nedenle hastalığa, inme (ictus apoplecticus) adı da verilmiştir. Genellikle bu anda yüz kırmızı bir renk almış ve ağız çarpılmıştır. Gözler, kanamanın olduğu beyin tarafa doğru ağız ise sağlam tarafa kaymıştır. Ayak tabanının bir iğneyle çizilmesi suretiyle aranan tepki de felçli tarafta ayak baş parmağı yukarı kalkar (Babinski tepkisi müspet), diz kapağı (patella) tepkisi kaybolmuştur. Hasta çok kere idrarını, hatta dışkısını kaçırır. Beyin-omurilik sıvısı kanlı olabilir. Bir- iki gün içinde ateş yükselmeye başlar, 40 derecenin üstüne çıkabilir.

Beyin Trombozu (Serebral Tromboz)
Arteriosklerozlu yani damar sertliği olan kimselerde çok kere uyurken gece başlar. Hasta idrar etmek için tuvalete giderken yere düşer, bilinç kaybı yoktur. Ağır vakalarda bilinç sonradan bulanıklaşır ve hasta komaya girer. Beynin geçici trombotik daralması önce kol ve ayakları zaman zaman uyuşması, konuşma bozukluğu (dizartri) gibi damar kısalması şikayetleriyle başlar. Bunlar geçici iskemik ataklar yani beynin zaman zaman kansız kalma belirtileridir. Sol hemiplejilerde genellikle konuşma normaldir, sağ hemiplejilerde konuşamama yani afazi vardır. İskemik atak geçirenlerde  trombositlerin toplanmasını önleyici ilaçlar (aspirin) ve pıhtılaşmayı önleyici antikoagulan ilaçlar (coumadin) yarar sağlar.

Beyin Ambolisi (Serebral Amboli)
Her yaşta görülür. Hemipleji ve bilinç kaybı birden genç bir kimsede meydana gelirse önce beyin ambolisi düşünülür. Kalp hastalarında daha çok görülen bu durum, kan pıhtılaşmasına karşı gelen ilaçlarla (Heparin) tedavi edilebilir. Amboliyi tedavi eden ilaç beyin kanamasında ise tamamen zararlıdır. Bu yüzden ayrıca teşhis yapmadan tedaviye başlamak doğru olmaz. Felçli olarak yatan hastaların, beslenmesi, bakımı ve iyileştirilmesi (rehabilitasyonu) doktorun planladığı şekilde yürütülmeli, idmanlar, masajlar ihmal edilmemelidir.

Beyin Travması

Beyin Sarsıntısı, Komosyo:
Kafatasının sarsılması veya kırılması sonucu içindeki beyin dokusunun zedelenmesine beyin travması (concussion) denir. Ulaşım araçlarını sayılarının süratlerinin gittikçe artmış olması, günümüzde trafik kazalarını, insanlara diğer hastalık nedenlerinden daha fazla zarar verici bir duruma yükselmiştir.
Baş kemiklerinin çatlaması veya kırılması, beyin zarlarında ve damarlarında yırtılmaya, beyin kanmasına neden olabilir. Bazı baş travmalarında kemiklerde kırılma ve damarlarda kanama olmadan da beyin dokusunda bir sarsıntı meydana gelebilir. Kafaiçi basınç değişmesi sonucu sinir hücrelerinin ani olarak elektriksel boşalmaya uğraması ile insanda bilinç kaybı meydana gelir. bU tip beyin sarsıntılarını tıp dilinde komosyo (commotio cerebri) adı verilir. Bilinç kaybı kısa sürer, daha sonra baş ağrısı, baş dönmesi, uykusuzluk, sinirlilik gibi belirtiler ortaya çıkar. Bu arada amnezi denen bellek kayıpları görülebilir. Daha şiddetli darbeler beyin kontüzyonu denen durumu meydana getirir. Beyin kontüzyonu geçiren kimselerde konuşamama (afazi), koku almama (anosmi), yarım görme (hemianopsi) ve felç (hemipleji) gibi belirtiler ortaya çıkar. Kafa travması geçiren bazı kimselerde daha sonraları sara nöbetleri (Jackson epilepsisi) gelişebilir. Beyin sarsıntısı yani komosyo geçiren bir kimsenin bilinci yerine geldikten bir süre sonra uyuklama hali ile bilincinin tekrar bulunması halinde beyinde kanama sonucu bir hematom meydana geldiği düşünülmelidir. Bu arada nabız yavaşlaması, kusma, baş ağrısı ve kanama bölgesine bağlı olarak felçlerin meydana gelmesi, kanamanın varlığını ispatlayan belirtilerdir.
Başlangıçta belirti vermeyen hematomlar, devam eden ufak kanamalarla ve beyin-omurilik sıvısından su çekme sonucu büyüyebilir ve zamanla bir beyin uru gibi kafaiçi basıncını arttırarak belirti verebilir. Kanama beyin zarları arasında olduğu zaman ense sertliği, ateş yükselmesi ve bilincin kapanması gibi belirtiler görülür. Beyin-omurilik sıvısında kan bulunması ile teşhis konur.
Beyin sarsıntısı geçiren kimse en az 24 saat kontrol altında tutulmalıdır. Şok hali varsa serum ve kan transfüzyonları ile düzeltilmeye ve sinir hastalıkları uzmanı tarafından muayene edilerek teşhis konmaya çalışılır. Bu arada enfeksiyonlara karşı antibiyotikler, beyin ödemine karşı hipertonik solüsyonlar damardan verilir. Kanamayı önlemek üzere kan durdurucu yani hemostatik ilaçlar kullanılabilir.
Bilinci kapalı olan hastalar mide tüpü ile beslenirler ve idrar birikmesini önlemek için mesaneye devamlı bir sonda bırakılır. Kafatası kırıklarında acil cerrahi tedavi, ancak beyne baskı yapan açık çökme kırıklarında yapılır. Beyin zarlarının iç kısmında gelişen subdural hematomlar veya kafatası kemiğinin altında ekstradural hematom şeklinde biriken kan toplanmaları bazı vakalarda ameliyat ile boşaltılarak hastanın hayatının kurtarılması mümkün olabilmektedir.

Beyin Tümörleri
Kafa boşluğunda beynin çeşitli bölümlerinde gelişen urlara beyin tümörleri denir. Kafa içinde basınç artmasına ve beyin ödemine bağlı olarak baş ağrıları, baş dönmesi (vertigo), kusma, konvülsiyon gibi genel belirtilerle kendini belli eder.
Beynin ön kısmında yani frontallobda oluşan urlarda ruhsal bozuklukların ve kişilik değişikliklerinin görülmesi karakteristiktir. Önceleri durgunluk, unutkanlık, sonra aşırı sinirlilik ve psişik bozukluklar meydana gelir. Bazı tümörler beyin zarında lokal iritasyona bağlı olarak Jackson tipi epilepsiye neden olabilirler.
Tümörün tuttuğu beyin merkezlerine göre, parietal bölgedekiler konuşma bozuklukları (afazi), oksipital bölgedeki tümörler hemianopsi şeklinde görme bozuklukları, koku, işitme ve görme halüsinasyonları, ufak veya büyük görme (mikroskopi veya makroskopi) gibi belirtiler meydana getirirler.
Baş dönmesi kulak çınlaması ve ilerleyici işitme kaybı ile beraber oluşan Menier sendromu beyin tümörlerinin tipik bir lokalizasyonu sonucu meydana gelir.
Beyin dokusundan çıkan urlara gliom denir, erken belirti verirler. Beyin zarlarından oluşan urlar yani meningiomlar beyne basınç yaparak, kendilerini gösterirler, beyin dokusuna yayılmazlar. Sinirlerden kaynaklanan urlar ise nörinom adını alırlar. Ayrıca beyin damarlarının urlaşması ile meydana gelen hemangiomlar veya çeşitli dokulardan oluşan mikst urlar da vardır. Bazı hastalıkların neden olduğu sifiloma, tüberkiloma ve aktinomikoma gibi urlar da kafa içinde görülen diğer urlardır.
Bütün bu tümörlerin müşterek belirtileri kafa içi basıncının artmasına bağlı olarak baş ağrısı şeklinde başlar. Birden başlayan ağrı bazen birkaç dakika, bazen 1-2 saat sürüp geçer. Öksürük, ıkıntı, bağırma, baş hareketleri gibi nedenlerle başlayan ağrılarda vardır. Bulantısız kusmalar, nabız yavaşlaması, görme bozuklukları, ruhsal değişmeler bulunabilir.
Tümörlerin motor alanları tutması halinde bazı reflekslerin kaybolması, bazı reflekslerin arması şeklinde görülür, hatta felçler meydana gelebilir. Hipofizin eozinofil hücrelerinden çıkan adenom şeklinde urlar gençlerde jigantizm denen devliğe, yetişkinlerde akromegali sendromuna yol açarlar. Bazofil hücrelerin adenomu Cushing hastalığına yani tansiyon yüksekliği, şişmanlık, kıllanma gibi belirtilere sebep olur. Hipofizin kromofob hücrelerinin adenomu ise hipopituitarizm sendromu yaparlar. Fröchlich sendromu da denen bu hastalık erkeklerde seksüel isteksizlik ve sekonder seks karakterlerinde gerilme ve kılların dökülmesi gibi belirtiler meydana getirir.
Ayrıca başka organlarda meydana gelen habis urların, örneğin akciğer, meme, deri, bağırsak ve böbrek kanserlerinin (Hipernefrom) metastazları da beyinde yerleşir. Beyin tümörlerinin bazıları beyin cerrahları tarafından ameliyatla tedavi edilebilmekte, bazılarına ise ancak sitostatik ilaçlar (BCNU,CCNU), kortikosteroidler veya radyasyon tedavisi uygulanabilmektedir.
Beyin urları kan muayenesi, beyin-omurilik sıvısının muayenesi, göz dibi muayenesi ve röntgen muayenesi gibi yardımcı muayene yöntemleriyle ve sinir hastalıkları uzmanı doktorların nörolojik muayenesiyle teşhis edilirler. Bazı hastaların göz dibi muayenelinde   papilla ödemi vardır. Ayrıca serebral arteriografi (anjiografi), elektroansefalografi yani beyin elektrosu, radiozizotop tetkikler (sintigrafi), ultrason, ventrikülografi, tomografi, termografi gibi daha özel muayene ve teşhis metotları kullanılmaktadır.

Parkinson Hastalığı



Esculaap4.svg     Bu maddede yazılanlar yalnızca bilgi verme amaçlıdır.
Yazılanlar, doktor uyarısı ya da önerisi değildir.
Parkinson hastalığı, beynin alt kısımlarındaki gri cevher çekirdeklerinin bozukluğuna bağlı bir sinir sistemi hastalığı. Genellikle orta yaş hastalığıdır. Adını hastalığı ilk defa 1817'de titremeli felç olarak tarifleyen James Parkinson'dan almıştır. Binde bir sıklıkla görülen, müzmin, ilerleyici, tedavisiz iyileşmeyen bir hastalıktır.
Temel bozukluk, koordine hareketleri düzenleyen beyin bölümlerindendir. Bu bozukluğa yol açan sebep tam bilinmiyorsa idyopatik Parkinson hastalığı, sebebin belli olduğu durumlarda ise Parkinsonien sendromlar adı verilir. Bunlar:
  • Geçirilmiş beyin enfeksiyonları,
  • Bazı ilaçlar,
  • Arteroskleroz,
  • Ailevi sebepler,
  • Travma,
  • Zehirlenmeler,
  • Tümörler,
  • Kandaki kırmızı hücrelerin aşırı yükselmesi
gibi durumlardır.
Hastalığın ana temel belirtileri titreme, sertlik ve hareketlerin yavaşlamasıdır. Titreme ilk ortaya çıkanı olup, genellikle başlangıçta tek eldedir. Zamanla aynı taraf bacağa ve karşı ele geçebilir. Sıklıkla hastalıktan vücudun bir yarısı baskın olarak etkilenir. Titreme dinlenirken olup, uyurken kaybolur; sinirlilik ve yorgunluk titremeyi arttırır. Sertlik veya katılık boyun kaslarından başlar ve başın gövdeden önde tutulmasına sebep olur. Bel kemiği de etkilenip bel hafif öne eğilir, diz kalça ve kol eklemleri bükük hal alır. Hasta, küçük hızlı adımlarla sendeleyerek yürür, hantallaşır, saatlerce oturur. Yazıya büyük başlar, harfler gittikçe küçülür ve yazının okunması güçleşir. Monoton bir konuşması vardır. Kasların tonusu arttığı için (sertleştikleri için) bükülü kolun açılmaya çalışılması sırasında dişli çark hareket ettiriliyormuş hissi alınır. Yüz adale faaliyetleri (mimik ve jestler) silinir, donuk, anlamsız çehre (maske yüzü) vardır. Hareketlere başlamakta güçlük çeker, cildi yağlanır ve %40 hastada bunama görülür. Kelimelerin son hecesini tekrar eder. Gözünü kırpmaması söylenip, burun köküne vurulunca kırpma hareketini kontrol edemez. Gözlerin yukarıya doğru dakikalar hatta saatlerce kayması da, hastayı çok rahatsız eden bir durumdur.

Tedavi

Tedavi üç grupta planlanabilir:
  • Birincisi, hastayı, faydalı aktiviteler ve zihni faaliyetlerle içe kapanık ve cemiyetten ayrı olmaktan korumaktır.
  • İkincisi, cerrahi tedavi olup, hastanın ızdırabını azaltmak için kullanılmıştır ve hasta bölgenin, elektrik veya alkolle tahribinden ibarettir. Cerrahi tedaviyle titreme genellikle düzelir, ancak katılık ve hareketlerde gözle görülür bir iyileşme olmaz.
  • Üçüncü ve bugün Parkinson hastalığının esas tedavisi olarak ele alınan tedavi ilaçla tedavidir. Beyinde sinir hücrelerinin uyarılabilme özelliğini arttıran asetilkolinle bunun aksini yapan dopamin arasında belli bir denge vardır. Parkinsonda bu denge asetilkolin lehine bozulmuş olup, tedavide dopamin açığının yerine konması gerekmektedir. Sentetik dopamin kan ile beyin arasındaki bariyeri aşamamaktadır. Bu problem kan-beyin engelini aştıktan sonra dopamine dönüşen, L-Dopa'nın bulunması ile çözümlenmiştir. Tedavide L-Dopa belirtilerin kaybolduğu doza kadar tedricen arttırılarak verilir. Bundan başka bir virüs ilacı olan amantadin, dopamin gibi etki gösteren bromocriptine de L-Dopa'ya yardımcı olarak tedaviye katılabilmektedir. Halen beyin doku nakli çalışmaları da devam etmektedir. Burada esas; beyin nakli olmayıp, yeni ölen ceninden dopamin yapan küçük bir bölüm, hasta beyne nakledilmektedir.

Sakız Çiğnemek Beyni Nasıl Etkiliyor?

Cardiff Üniversitesi'nden Michail Kozlov ve ekibinin yaptığı araştırma, sakız çiğneminin hafızaya iyi gelmediğini hatta kısa süreli hafızada bozukluklara yol açabileceğini gösterdi.

"Quarterly Journal of experimental Psychology" dergisinde yayımlanan araştırmaya imza atan Kozlov, özellikle sakızın etkisini incelemediklerini, konuşma süreci dışında, çiğneme gibi ağız hareketlerinin kısa süreli hafıza üzerindeki etkilerini test ettiklerini belirtti.

Sakız ve hafızayla ilgili daha önce yapılan bazı araştırmaları inceleyen Kozlov, bu araştırmalarda kısa süreli hafızaya ilişkin yaygın testlerin kullanılmadığını, araştırmacıların daha çok sakız çiğnendikten dakikalar sonra ezber durumuna baktıklarını, bunun da uzun süreli hafızayı ilgilendirdiğini ifade etti.
Tadın etkilerini önlemek amacıyla şekersiz sakız kullanan Kozlov ve ekibi, araştırmaya katılanlardan birkaç saniye gördükleri bazı harfleri hatırlamalarını istedi. Sakız çiğneyenlerin, çiğnemeyenlerden ortalama yüzde 10 fazla hata yaptığı görüldü.

Dikkat dağınıklığına kas hareketinin neden olup olmadığını doğrulamak için de araştırmacılar, katılımcılardan sakız çiğnerken masaya parmaklarıyla hızlı hızlı vurmalarını istedi ve aynı etkiyi tespit etti.

Beyin Nakli Mümkün mü?

Biyonik insanlığa doğru evrimin uç noktasında, malzememiz, beynin yapayı değil, gerçeği. Önümüzdeki yüzyıl için hedef, daha şimdiden alıştığımız tek ya da çok organ nakli, hücre nakli, gen nakli değil, doğrudan beyin nakli. Daha doğru bir deyişle beynimize yeni bir beden nakli. Bilim kurgu mu? Safsata mı? Bu kadarı da olmaz mı?

Bilim adamları öyle düşünmüyor. Zaten bundan neredeyse 30 yıl önce, 1970 yılında bir araştırmacı ekibi, bir rhesus maymununa, bir hemcinsinden alınan bir kafayı nakletti. Ameliyat sonrasında yeni başıyla uyanan maymun, tüm bilincine ve başsal (kranyel) sinir faaliyetlerine yeniden kavuştu. Araştırmacılar bunu maymunun uyanık kalmasından, saldırgan tavırlarından, yemek yiyebilmesinden ve odada dolaşan insanları gözleriyle takip edebilmesinden belirlediler.

Bilim adamlarına göre, insan kafasının nakli için de fazla bir değişiklik gerekmiyor. Dikkat edilmesi gereken önemli bir husus, (en azından normal sıcaklıkta) kan dolanımı olmadan uzun süre yaşayamayacak olan beyne yeterli ve düzenli bir kan (dolayısıyla oksijen) akımını sağlamak.

Beynin yaşamsal fonksiyonlarını izlemek üzere kafatasına elektroensefalograf elektrotları yerleştirilecek. Ayrıca kafaları, tümüyle hareketsiz duruma getirmek ve kolayca taşınmalarını sağlamak için çevrelerine yuvarlak bir mengene takılacak.

İki insan arasında kafa naklini geçekleştirmek için bilim adamları şöyle bir ameliyat senaryosu çiziyorlar: Önce iki ayrı ameliyat ekibinin ayrı masalarda çalışmasına olanak verecek kadar geniş bir ameliyathane gerekli. Hastalar anestezi ile uyutulduktan sonra, birbirleriyle eşzamanlı olarak çalışan ekipler, her iki hastanın boyun çevrelerini derin biçimde kesecekler ve doku katmanlarını dikkatle ayırarak karotid atardamarlarını, ana toplardamarları ve omurgalarını açığa çıkaracaklar.

Daha sonra, düzenli kan (ve oksijen) akımını sağlamak için her damara, üzerlerine pıhtılaşmayı önleyecek heparin maddesi sürülmüş iğneler (kateter) sokulacak. Ekipler, hastaların boyun omurlarından kemikleri çıkardıktan sonra omuriliği saran koruyucu katmanları kesip ayıracaklar.

Omurga ve omuriliğin ayrılmasından sonra, hastalardan birinin başı alınarak hortumlarla, yine başı alınmış öteki hastanın vücudundaki kan dolaşımına bağlanacak. Bu işlem tamamlandıktan sonra da cerrahlar, hortumları teker teker keserek baş ile yeni vücudunun atar ve toplar damarlarını birbirine dikecekler. Omurilik parçaları da metal plakalarla birbirine bağlanacak ve daha sonra kas ve deri katmanları da teker teker birbirine dikilecek.

Araştırmacılar, ameliyatı kolaylaştırıcı bir yöntem olarak, kafada dolaşan kanın sıcaklığını 10°C'ye kadar düşürmeyi tasarlıyorlar. Böylelikle beynin metabolizması yavaşlatılabilecek ve beyin ameliyat süresince bir saat kadar hasar görmeden kansız kalabilecek.

Önemli bir sorun, kafanın ve bedenin birbirlerini reddetmelerini önleyebilmek. Çünkü, karaciğer, böbrek gibi organ nakillerinde bağışıklık sistemi tepkisini ketleyen ilaçların, tüm bedenin naklinde etkili olup olmayacağı bilinmiyor.

BEYİN ÖLÜMÜ

Beyin ölümü nedir?
Beyin ölümü; tüm beyin, beyincik ve hayati merkezlerin yer aldığı beyin sapı denilen özel beyin  bölgesinin fonksiyonlarının geri dönülmez şekilde kaybolduğu ve mutlak ölümle sonuçlanan bir süreçtir. Beyin ölümü tablosundaki hastanın sadece kalbi atmaktadır, bir başka deyişle sadece  nabzı ve kalp atımları alınabilmektedir. Dışardan izlenebilen tek yaşam işareti kalp atımlarıdır. Diğer yaşamsal fonksiyonları tıbbi destek ve solunum cihazıyla sağlanmaktadır. Öyle ki bu hastaların kendiliğinden solunumları da olmadığı için yaşam destekleri kesilir kesilmez kaybedilirler.
Beyin ölümü bu kadar sona yakın bir süreç olduğuna göre  bu tanımlamanın doğru eksiksiz ve zamanında yapılması büyük önem taşımaktadır. Unutulmamalıdır ki, tüm hekimlerin asıl amacı ve görevi; ruhsal ve bedensel sorunların üstesinden gelerek hastaların iyilik halinin sağlanması ve yaşam kalitesinin yükseltilmesidir. Tüm eğitimi ve yaşamı insan sağlığına adanmış hekimlerin en zor ve sıkıntılı görevlerinden birisi yaşamın sonlandığının belirlenmesi, bu konuda kesin kararın verilmesidir.
Beyin ölümü hangi durumlarda görülmektedir?
Bazı hastalıklar ve kazalarda her tür tedavi yetersiz kalabilmekte ve yaşam sonlanabilmektedir. İşte beyin ölümü bu gibi durumlarda yaşamın sonlanma sürecindeki en son dönemdir. Tüm dünyada erişkinde beyin ölümü nedenlerine bakıldığında, değişen oranlarda  olmak üzere travmatik beyin hasarı (trafik kazaları,yüksekten düşmeler, darp ve ateşli silah yaralanmaları) beyin zarları arasına veya beyin dokusu içine olan kanamalar, ilk sıralarda yeralmaktadır. Daha az sıklıkla hızlı ve kötü seyirli beyin iltihabı, bakteriyel menejit ve ani kalp durması  sonrası beynin oksijensiz kalması diğer beyin ölümü nedenlerindendir. Çocuklarda ise motorlu araç kazaları, solunum yolunun tıkanması (yabancı cisim, çarpma v.b.) ve şiddete maruz kalma (batı ülkelerinde) ilk sıralarda görülmektedir.
Beyin ölümü tanısı nasıl konuluyor?
Beyin ölümü; beyin ve beyin sapı fonksiyonlarının geri dönülmez  ve mutlak ölümle sonuçlanan bir süreç olduğuna göre, bu tanımlamada en ufak bir şüphe olmamalıdır. Bu konuda, ülkemizde kanunla belirlenmiş, yerleşmiş, benimsenmiş ve çağdaş kuralların varlığı, hastahanemizde ise sorumlu anabilim dallarından (Nöroloji, Nöroşirürji, Kardiyoloji ve Anestezi-reanimasyon ) bu konuda eğitimli uzmanlar kurulunun görevlendirilmiş olması, herhangi bir hataya meydan bırakmamaktadır. Mutlaka her hastaya yapılan, solunumun tümüyle kaybolduğunu gösteren  “solunum yokluğu (apne) testi” nin yanısıra, gerektiğinde yapılan doğrulayıcı testler klinik olarak konulan beyin ölümü tanısını desteklemekte ve kayıt altına alınmasını sağlamaktadır.
Hangi koşullarda beyin ölümü tanısı kesinleşmektedir?
Beyin ölümü tanısının konulabilmesi için 3 temel koşul vardır;
  1. Hastalığın ne olduğu mutlaka bilinmeli, uygulanan  tüm tedavi yöntemlerine rağmen geriye dönüş mümkün olmamalıdır.
  2. Beyin ölümünü taklit edebilecek geri dönebilen bazı hastalıklar ve zehirlenmeler, ilaç alımları  ayırıcı tanıda gözönünde bulundurulmalı, ayni bu tip hastalıkların olmadığı da gösterilmelidir. Bu konuda laboratuvar çalışmaları ve bazı özel testler yardımcı olmaktadır.
  3. Klinik olarak  beyin ölümü tanısının konulabilmesi için de ayrıca üç ana kriter sağlanmış olmalıdır.
a) Derin ve geri dönüşü olmayan koma. Tam yanıtsızlık halidir ki hasta hiçbir şekilde uyandırılamaz.
b) Beyin sapı dediğimiz özel yaşamsal bölgenin kendisine özgü fonksiyonlarının test edildiği reflekslerin tümünün kaybolması gereklidir. Klinik muayene ile bu reflekslerin kaybı kolaylıkla belirlenebilmektedir.
c) Solunum yokluğu testi. Anestezi uzmanlarınca gerçekleştirilen bu test sonucunda solunum merkezinin tamamen fonksiyonunu kaybettiği yani solunum cihazı olmaksızın kesinlikle ve hiçbir zaman soluyamayacağı anlaşılmaktadır.
Beyin ölümü tanısının konulabilmesi için ayrıca her yaşa ve hastalık gruplarına özgü olmak üzere bir bekleme, güvenlik dönemi vardır. Bu  dönem sonunda hastalar tekrar tekrar muayene edilerek tam yanıtsızlık hali ve beyin sapı reflekslerinin tümünün  kaybından emin olunmaktadır. Hasta hanemizde bu konuda eğitimli resmi kurulda görevli hekimler birbirinden bağımsız olarak kararlarını oluşturmakta, tüm hekimler onayladıktan sonra beyin ölümü tanısı kesinleştirilmektedir.

Sağ – Sol Beyin Üstünlüğü Testi

Beynin sağ ve sol loblarından hangisinin daha gelişmiş olduğunu, sözel veya sayısal yeteneklerin tespit edilmesini bu testi yaparak bulabiliriz.

1. Okulda iken hangi dersleri tercih ederdin?
a) Sosyal dersler
b) Sayısal dersler

2. Hangi spor dalını tercih edersin?
a)Yalnız yapılan
b)Takım halinde yapılan

3. Gördüğün rüyayı berrak canlı olarak hatırlıyor musun?
a) Çoğu zaman
b) Nadiren veya asla

4. Konuşurken nasıl davranıyorsun?
a) Çok mimik ve hareket
b) Çok az mimik hareket

5. Ellerini birleştir. Sağ başparmağın
a) Üstte mi?
b) Altta mı?

6. Saatine bakmadan doğru zamanı tahmin etmeye çalış.
a) Tahminin 10 dakika geçiyorsa
b) Tahminin 10 dakika içinde mi?

7. Sen daha çok
a) İnsanların yüzünü mü hatırlıyorsun.
b) İnsanların ismini mi hatırlıyorsun.

8. İki gözün açık olarak bir kalemi düz bir kenara doğru tut. Sol gözünü kapat ve kalemin yer değiştirdi mi, değiştirmedi mi? Not et, ondan sonra aynısını sağ gözünü kapatarak yap ve not et. Kalemin
a) Sol gözünü kapatınca yer değiştirdi.
b) Sağ gözünü kapatınca yer değiştirdi.



Not:
A şıkları B şıklarından fazla ise sağ beyin daha hâkim
B şıkları A şıklarından fazla ise sol beyin hâkim
"Hepimiz hammadde olarak ve ham potansiyel olarak Einstein’ın, Edison’un, Faraday’ın... kapasitesine sahibiz. Tek farkımız, onların potansiyellerini kullandıkları miktarla bizimkinin farklı oluşudur. Yani onlar %6’sını kullanırken bizler %1’ini kullanıyoruz.''

Bebeklerde Beyin Gelişimi

Son yıllarda teknolojideki ilerleme ile birlikte insan beyni ile ilgili şaşırtıcı gerçekler ortaya çıkmaya başladı. PET scan (positron-emision tomografi) adlı teknoloji ile bilim adamları beyinin faaliyetlerini görmeye ve ölçmeye başladılar.

Eskiden beyin gelişiminin genetik faktörlere bağlı olduğu, dışarıdan yapılacak müdahalelerin beyin gelişiminde fazla rol oynayamayacağı düşünülürdü. Ancak son zamanlarda bilim adamları arasındaki yaygın kanıya göre çevre faktörü beyin gelişiminde olumlu veya olumsuz yönde çok önemli bir rol oynamaktadır.
5 aylık fetus 5 duyunun duymak ve dokunmak olmak üzere ikisine sahip olur. Küçücük kafasında her dakika 50.000 yeni hücre oluşmaktadır. Beyin öyle hızlı gelişmektedir ki 6. ayda hızla büyüyen beyin kabuğu kafatasına sığmak için kıvrımlar oluşturmaya başlar. 7. ayda fetus beyni tüm yaşamı boyunca sahip olacağı 100 milyar beyin hücresinin hemen tamamını oluşturmuştur.

Her bebek düşünme, görme, duygu gibi beyin fonksiyonlarından sorumlu yaklaşık 100 milyar sinir hücresi ile doğar. Hayatın ilerleyen dönemlerinde ise bu doğuştan gelen 100 milyar sinir hücresinin üzerine yenileri üretilmemektedir.
Sinir hücreleri sinaps adı verilen küçücük boşluklarla birbirlerine bağlanırlar ve beynin çeşitli fonksiyonlarını yerine getiren kümeler oluştururlar.Doğumdan sonraki ilk sekiz ay boyunca sinir hücreleri arasında bağ oluşumu şaşırtıcı derecede hızlıdır. Sekiz ayın sonunda yaklaşık 1000 tirilyon sinaps oluşmuştur. Bu sinapsların günlük yaşamdaki ihtiyaclara ve uyaranlara bağlı olarak bir kısmı korunur, kullanılmayanlar ise zamanla kaybolur ve çocuk 10 yaşlarına geldiğinde sinaps sayısı erişkinlerdeki seviyesine ( 500 tirilyon) iner.

Yaşamın ilk aylarında oluşan bu bağlantılar bebeğe dışarıdan gelen uyaranlarla güçlendirilmekte ve kalıcı hale getirilmektedir. Bu uyaranları verenler de çoğunlukla bebeğin anne baba ve yakın çevresi ile bakımında yardımcı olan kişilerdir.

Görme ve konuşma yeteneğini oluşturan beyin sistemleri çok erken dönemlerde şekillenmektedir.(ilk 8 ay) Araştırmalar bebeğin doğumundan hemen sonraki erken dönemlerden başlamak üzere gördüğü ve duyduğu tüm olayların ileriki donemlerde kendi görüş ve konuşma yetenekleri üzerinde derin bir etki bıraktığını ve şekillendirdiğini göstermektedir.

Öğrenme yeteneği 3-10 yaşları arasında en üst seviyelere ulaşır ancak ömür boyu devam eder.

10-18 ay arasında bebeğin duyguları gelişmektedir. Duygular uzun vadeli bellek ile yakından ilişkilidir.
İlk 10 yıl boyunca müzik, dil eğitimi ve diğer ömür boyu sürecek yetenekler öğrenilmektedir.

Burada kısaca beyinin bölümlerinden de söz etmemiz gerekirse:

· Serebral Kortex: Beyinin yüzeyindeki ince kabuktur.

· Oksipital Lob:Kafanın arka tarafında yer alır ve görme işlevi ile ilgilidir.

· Temporal Lob:Tabanda yer alır. Duyma, konuşma ve dil gelişimi ile ilgilidir.

· Parietal Lob:Yanlarda yer alır.Duyusal uyaranlar ile ilgilidir.

· Frontal Lob:Alın kısmında yer alır. Konuları değerlendirme ve problem çözme işlevi burada yapılır.

· Limbik Sistem: Duygular ve uzun vadeli belleği kontrol eder.

· Beyincik:Otomatik hareketleri ve dengeyi kontrol eder.

Tüm bu gelişme sürecinde bebeğin çevresi ve yaşam koşulları önemli rol oynamaktadır. Evdeki sıcak ilişkiler ve mutlu ortam beyin gelişiminde olumlu rol oynayacak, bunun tersi olarak gergin ortam ise olumsuz bir rol oynayacaktır.

Bebeğin ebeveynlerinin ve bakımından sorumlu olan kişilerin beyin gelişiminde rol oynayacakları kaçınılmazdır. Bu sebeple aşağıda dikkat edilmesi gereken birkaç önemli nokta verilmiştir.

· Sıcak ve sevecen olmalısınız: Çocuklar ilişkilerinde duygusaldırlar.Bebeğinize sevgi ile yaklaştığınız takdirde sevgiyi öğrenecektir. Bebeğinize gülümseyin, onunla konuşun, ona dokunun, şarkı söyleyin. İhmal edilen bebeklerin beyinlerinin tüm bölgeleri gelişmesini tamamlayamazlar. Ayrıca özellikle ona dokunmakla beynindeki büyüme hormonu salgılanmasını arttırırsınız.Günde 3 kez onbeşer dakiklık hafif masajlar yapın. Konuşurken cildinizin birbirinize temasını sağlayın.

· Bebeğinizin çıkardığı seslere, yüz ifadelerine ve hareketlerine karşı duyarlı olun. Bebekler kendilerini ifade etmek için kelimeleri kullanamazlar. Onların kendilerini ifade etme biçimi çıkardıkları sesler, yüz ifadeleri ve hareketleridir. Bunlara karşı duyarlı olup istedikleri yanıtları verdiğiniz takdirde size güvenleri artacaktır. Ağladığında rahatının kaçtığını, acıktığını anlayıp onu doyurun, güldüğünde oyun istediğini anlayıp onunla oynayın.

· Bebeğinizle konuşun,hikayeler okuyun, şarkılar söyleyin. Bebeğiniz söylediklerinizin anlamını bilmese bile bu konuşma ve dil öğrenme kapasitesini arttıracaktır. Araştırmalara göre bebeğiyle sık sık konuşan annelerin bebekleri 2 yaşına geldiğinde bebekleri ile seyrek konuşan annelerin bebeklerine oranla 300 kelime daha fazla bilmektedirler. Okuma yetenekleri de gelişmektedir. Çocuğunuza resimli kitaplar okumanız ve ona resimlerde gördüklerini sormanız onun beyin gelişimine olumlu etki yapacaktır.

· Belirli kalıplar ve alışkanlıklar oluşturun: Böylece çocuklar ne beklemeleri gerektiğini öğreneceklerdir. Örneğin her gün uyuma vaktinde perdeleri kapatmanız ve ninni söylemeniz onun yatağa girme vaktini öğrenmesini sağlar.Bu tür etkileşimler çocuğa ne yapması gerektiğini tahmin etmeyi öğretecektir.

· Çocuğunuzun oyun oynaması, merak etmesi ve keşfetmesi için onu cesaretlendirin. Ona oyun oynarken eşlik edin ve yeni oyunlar öğretin. Biraz daha büyüdüğünde ise arkadaşları ile oynamasını, meraklarını gidermesini mümkün olduğunca engellemeyin.

· Seyrettiği TV programları konusunda seçici olun: Küçük çocukların hayal ile gerçek arasındaki farkı yeni yeni öğrenmekte olduğunu unutmayın. Bazı programlar çocuğun kelime hazinesini geliştirebilir ancak bazıları da çocuğun kafasını karıştırır ve korkutur. Bu nedenle çocuğun seyrettiği programlar konusunda seçici olmalısınız. Televizyonu asla bir bebek bakıcısı gibi çocuğunuzu oyalayabilecek bir aracı olarak görmeyin.

Çocuğunuzu disiplinize edin ve bazı limitler koyun:

· Çocuğunuzun ihtiyaçlarını dile getirmesine izin verin. Onu dinlerken tarafsız ve olumlu olun. Yapmasını istemediğiniz şeyleri sebepleri ile birlikte sevgi ile anlatmaya gayret gösterin. Bazı davranışlarının diğer insanları da etkileyebileceğini anlatın. Duygularını, hayal kırıklıklarını anlatmalarına yardımcı olun. Olumlu davranışlarını onaylayın. Verdiğiniz görevler de aşırıya kaçmayın.

· Her bir çocuğun bir diğerinden farklı olduğunu unutmayın. Her çocuğun kendine özgü bir kişiliği vardır ve büyüme özellikleri de farklıdır. Çocuğunuzu kardeşleri veya başka çocuklarla kıyaslamayın. Kendine özgü kişiliğini yansıtmasına yardımcı olun.

· Çocuğunuzu kreş veya anaokuluna vermeniz gerekiyorsa seçimde özenli olun. Bu seçim ailenin en önemli kararlarından biri olacaktır.Çünkü seçtiğiniz kuruluş çocuğunuzun erken beyin gelişiminde çok önemli rol oynayacaktır.Öncelikle çocuğunuzu vermeyi düşündüğünüz merkezi kendiniz görün, değerlendirin.

· Son olarak kendinize de özen gösterin. Anne-baba çocuğun yaşamının en önemli parçalarıdır. Bebeğinize tüm ihtiyaçlarını ancak sizler sağlayabilirsiniz. Bu sebeple kendi sağlığınız, mutluluğunuz çok önemlidir. İyi beslenin, gerekli tıbbi kontrollerinizi zamanında yaptırın, egzersiz yapın, dinlenmenize özen gösterin, kendinize de zaman ayırın. Ancak böyle iyi ana-baba olabilirsiniz.

Beyin Gücünü Geliştirmek İçin 32 Öneri

1. Derin Nefes Alın. Daha fazla hava kanınız –yani beyniniz- içerisinde daha fazla oksijen anlamına gelir. Nefesinizi burnunuzdan alın ve mümkün olduğunca diyafram kasınızı kullanarak ciğerlerinizin alt kısmını doldurmaya çalışın. Birkaç kez derin nefes aldığınızda bu sizin hem gevşemenizi sağlar, hem de daha net biçimde düşünebilirsiniz.

2. Meditasyon Yapın. Şu an hemen uygulayabileceğiniz bir meditasyon tekniği, yalnızca gözlerinizi kapayın ve dikkatinizi nefesinize yöneltin. Kaslarınızı gevşetmeniz meditasyonunuza yardımcı olacaktır. Eğer zihniniz gezinmeye başlarsa dikkatinizi yalnızca nefesinize yöneltin. Beş on dakikalık bir meditasyon sizi gevşetir, zihninizi temizler ve özellikle zihinsel bir iş için sizi hazır hale getirir. .

3. Dik oturun. Duruşunuz bedeninizdeki fizyolojik mekanizmaları ve dolayısıyla zihinsel süreçlerinizi etkiler. Bunu kendi kendinize kanıtlayabilirsiniz. Kafanız öne doğru sarkmış, gözleriniz yere bakar ve ağzınız açık biçimde matematik işlemleri yapmayı ya da bir problem çözmeyi deneyin. Sonra aynı şeyi bir de dik vaziyette otururken, ağzınız kapalı ve karşıya ya da hafifçe yukarıya bakar durumda deneyin. İkincisinde zihninizin çok daha kolay çalıştığını göreceksiniz.

4. Doğru düşünme alışkanlıkları. Birkaç hafta belli bir problem çözme tekniği üzerinde çalışın. Kısa sürede alışkanlık haline geldiğini göreceksiniz. Gördüğünüz her şeyi bir an için yeniden dizayn etmeyi deneyin bu da bir süre sonra alışkanlık haline gelecektir. Bir parça çaba sarf ederek yararlı düşünme alışkanlıkları geliştirebilir ve sonra bunları çabasız biçimde kullanabilirsiniz. Alışkanlığın gücünden yararlanın.

5. Ölü zamanları değerlendirin. Arabayla bir yere giderken, bekleme salonunda beklerken, ya da boş boş otururken geçen zaman değerlendirilmezse ölü olur. Bir kasetçalar ya da CD çalar ile arabanızda ya da boş zamanlarınızda yabancı dilde ya da kendi dilinizde bilgilendirici bir şeyler dinleyebilirsiniz.

6. Yabancı dil öğrenin. Yeni bir dil öğrenmenin beyin işlevlerinde yaş ilerlemesine bağlı olarak gelişen performans kaybını azalttığı görülmüştür.

7. Konsantrasyon ve farkındalık egzersizleri. Zihninizi dağılmaktan alıkoyduğunuzda konsantrasyon ve net biçimde düşünme kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Zihninizdeki karmaşayı izlemeyi ve durdurmayı öğrenin. Zihninizin arka planında sizi belli belirsiz biçimde rahatsız eden şeyler dikkatinizi çektiğinde onları halletmenin yoluna bakın. Bu, aramanız gereken birini arayıp o işten kurtulmak ya da yapacağınız işlerin listesini çıkarmak olabilir. Böylece en azından şimdilik yapacağınız işleri unutabilirsiniz. Biraz pratik yaparak bu sizin için daha kolay bir hale gelir ve düşünme süreçleriniz daha güçlü olur.

8. Yazı yazın. Yazmak zihniniz için çeşitli yönlerden yararlıdır. Belleğinize önemli olan şeyleri söylemenin bir yoludur, böylece gelecekte bazı şeyleri daha kolay hatırlayabilirsiniz. Yazmak düşünme süreçlerinizi netleştirir. Yaratıcılığınızı ve analitik becerilerinizi geliştirmek için iyi bir egzersizdir. Günlükler, parlak fikirlerle ilgili notlar, şiir ve hikayeler yazmak zihninizi güçlendirecektir.

9. Mozart dinleyin. California Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada bir müzik aleti çalan ve koroya katılan çocukların problem çözme ve mekansal düşünebilme konularında diğer çocuklara oranla daha büyük bir gelişme kaydettikleri görüşmüştür. Bir başka araştırmada 36 öğrenciye üç tane mekansal düşünme testi uygulanmış ve ilk testin hemen öncesinde Mozart’ın iki piyano için Re Majör sonatı on dakika süreyle dinletilmiş. İkinci testten önce gevşeme kaseti dinletilmiş, üçüncüden önce ise yalnızca sessizlik içinde oturmuşlar. Bu 36 öğrencinin ortalama skorları şöyle 1. test: 119; 2. test: 111; 3. test: 110.

10. Uykunuza dikkat edin. Herkesin uyku ihtiyacı birbirinden farklıdır. Kendi ihtiyacınızın altında ya da üstünde uyumayın. Uykunun saatinden çok derinliği önemlidir. Gün içindeki kısa kestirmeler beynin dinlenmesi ve şarj olması için oldukça yararlıdır.

11. Kafein. Kahve birçok kişi için zihin açıcı özelliğe sahiptir. Ancak fazla miktarda alındığında zihnin çalışmasını olumsuz yönde etkileyebilir. Kafein bazı kişiler için uzun vadede olumsuz yan etkilere sahip olabilir. Ancak kısa vadeli olarak işe yaramaktadır.

12. Şekerden kaçının. Karbonhidratlar genellikle beyninizin bulanıklaşmasına yol açar. Çünkü şeker aldığınızda onu karşılamak için kana insülin salgılanır. Eğer önemli bir zihinsel iş yapacaksanız hemen öncesinde makarna, şeker, beyaz ekmek ve patates cipsi gibi şeylerden sakının.

13. Hızlı okuma. Birçok kişinin inandığının tersine okuduğunuz şeyi daha hızlı okuduğunuzda onu daha iyi kavrarsınız. Daha kısa sürede daha fazla şey öğrenirsiniz ve hızlı okuma gerçekten çok iyi bir beyin egzersizidir.

14. Spor egzersizleri yapın. Egzersizlerin özellikle uzun vadede beyin gücünü geliştirmesi sürpriz değildir. Fiziksel sağlığınızı olumlu yönde etkileyen her şey doğal olarak beyninizi de olumlu yönde etkileyecektir. Son zamanlarda yapılan araştırmalar 10 dakikalık bir egzersizden sonra bilişsel fonksiyonlarda artış olduğunu göstermektedir. Beyninizi tazelemek istiyorsanız küçük bir yürüyüş ya da birkaç hareket yapabilirsiniz.

15. Daha etkili biçimde öğrenin. Bir şeyi öğrenmeye karar verdiğinizde hem başlamadan önce, hem öğrenme esnasında, hem de sonrasında notlar alın. Başlamadan önce kendinize “Şu an bu konu hakkında neler biliyorum?” diye sorun. Ve bunları bir kağıda not edin. Bu, zihninizi öğrenmeye hazırlayacaktır. Çalışmayı bitirdikten sonra bir sonraki seans için zihninizde birkaç soru olsun. Ve kendi kendinize “şimdi ne öğrendim?” diye sorun.

16. Zihninizi netleştirin. Dağınık odalar ve ofisler dağınık düşünmeyi körükler. Zihinsel işler yapacağınız yeri buna uygun biçimde organize edin. Zor bir zihinsel işe başlamadan önce bedeninizi esnetin ve birkaç derin nefes alın.

17. Eğlendiğiniz bir şeyler yapın. Bu hem stres düzeyinizi düşürmenize hem de beyninizi tazelemenize yardımcı olacaktır. Yalnız burada önemli olan yaptığınız eğlenceli faaliyete aktif olarak katılmanızdır. Televizyon seyretmek böyle bir amaç için uygun değildir. Zihni geliştirici eğlenceli oyunlar oynamak ya da bir hobiyle uğraşmak, kısacası sizi dinlendiren ve eğlendiren bir şeyler yapmak beyninizin daha iyi biçimde düşünmesine yardımcı olacaktır.

18. Beyin egzersizleri yapın. Beyninizi sürekli değişik yönlerde çalıştırın. Bulmaca çözün, satranç oynayın, bir şeyler ezberleyin. Beynin çalıştırılması sürekli yeni nöron bağlantıları geliştirilmesine yol açar.

19. Yeni şeyler öğrenin. Bu beyne egzersiz yaptırmanın bir başka yoludur. Yeni bir şey öğrendiğinizde beyniniz buna uyum sağlamak için yepyeni bağlantılar geliştirmek zorunda kalır.

20. Bir şeyleri iyi yapan insanları modelleyin. Yaratıcı, zeki ve üretken insanlarla birlikte vakit geçirin. Onlardan bir şeyler öğrenmeye çalışın. Onların yaptıklarını yapın ve onların düşündüğü biçimde düşünmeye çalışın. Onların önerilerine dikkatlice kulak verin. Başarılı insanlar genellikle bunu nasıl yaptıklarını bilmez ve kendilerini başarılı görmezler. Onların söylediklerini değil yaptıklarını yapın.

21. Gülün. Güldüğünüzde salgılanan endorfin sayesinde stres düzeyiniz azalır ve bu da beyin için uzun vadede çok yararlı bir şeydir. Gülmek aynı zamanda sizi yeni fikirlere ve düşüncelere daha açık hale getirir.

22. Oyun oynayın. Beynin uyarılması ölçülebilir yapısal değişikliklere sebep olur. Yeni nöron bağlantıları ortaya çıkar ve yeni beyin hücreleri gelişir. Entelektüel oyunların yanı sıra göz - el koordinasyonunu sağlayan her tür oyun beyni uyarır ve geliştirir.

23. Şarkı söyleyin. Arabanızda yolculuk ederken veya yalnız kaldığınızda üzerinde çalıştığınız konuyla ilgili olarak şarkı söyleyin. Bu sizin sağ beyinle temasa geçmenizi ve onu çalıştırmanızı sağlar.

24. Kendinizin farkında olun. Bu beyin gücüyle direk ilgili gibi görünmemekle birlikte çok yakından ilgilidir. Kendinizi daha iyi tanırsanız ego ve duyguların etkilerinden kaçınabilirsiniz. Özellikle bir şeyleri açıklarken ya da tartışırken kendinizi gözlemleyin.

25. Stresten uzak durum. Özellikle uzun vadeli stresin bedeninizde meydana getirdiği hasarlar bir yana, beyninizi de olumsuz yönde etkilemektedir. Stres düzeyinizi bilinçli olarak azaltmak için gevşeme vb. tekniklerden yararlanın.

26. Kendinizi eğitin. Çeşitli araştırmalar az eğitimli kişilerin Alzheimer’a daha fazla yakalandığını göstermiştir. Herhangi bir alanda eğitim almak beyninizi daha güçlü hale getirir.

27. Yağdan uzak durun. Laboratuvar araştırmaları yüksek yağ oranıyla beslenen hayvanların daha yavaş öğrendiklerini göstermektedir. Mümkün olduğunca zeytin yağı ve diğer türden sıvı yağları kullanmaya özen gösterin. Doymuş yağlar beyin hücrelerinin gelişiminde olumsuz etki göstermektedir.

28. Daha az yiyin. Aşırı yemek sindirim için daha fazla kan akışı demektir ve bundan dolayı beyninize daha az kan gider. Bundan dolayı harcadığınız enerjiyle orantılı bir beslenme düzenini benimserseniz bu beyniniz için daha yararlı olacaktır.

29. Şüpheli gıdalardan uzak durun. Aşağıdaki gıdalar beyniniz için zararlı olabilir: Yapay gıda boyaları içeren besinler, yapay tatlandırıcılar, kola, mısır şurubu, yüksek şeker içeren içecekler, hidrojenlendirilmiş yağlar, şeker, beyaz ekmek ve beyaz un içeren diğer ürünler.

30. Kahvaltı edin. Kahvaltı tüm beden için çok önemli bir öğündür. Ve bu konuyla ilgili araştırmalar kahvaltı eden çocukların diğerlerine oranla daha başarılı olduğunu göstermiştir.

31. Soru sorun. Bu beyninizi formda tutmanın çok iyi bir yoludur. Yalnızca kendi zihniniz içerisinde kalsa bile soru sorma alışkanlığını sürdürün. Zihninize gelen her şeyi sorun ve muhtemel cevaplar üzerinde düşünün.

32. Beyin gücünüzü geliştirme planı yapın. Yeni alışkanlıkların edinilmesi yirmi ila otuz gün arası bir süre alır. Bu durumda uyguladığınız herhangi bir egzersizi ya da alışkanlık değişimini en azından üç hafta sürdürmelisiniz. Herhangi bir tekniğin etkisini hemen görebilirsiniz. Ama her tür tekniğin uzun vadeli yararları çok daha fazla olacaktır.


Beynin İnsan Davranışlarını Yönlendiren Kısmı: Ön Lob


• Bir insan hareketlerine yön veren kararlar alırken, bunu bir robot gibi yalnızca mantık kurallarına dayanarak yapmaz. Vicdanını da dinleyerek duygularını hesaba katar. Bilimsel araştırmalar, beynin ön lobunda yer alan “ventromedial prefrontal korteks” adlı bölümün bu kararları almada rol oynadığını saptamıştır.
• Peki, beynin bu kısmının olmaması insanı ne tür olumsuz davranışlara sürükler?
•Yüce Allah beynin bu kısmıyla ilgili gerçeklere hangi Kuran ayetlerinde dikkat çekmiştir?
Kendi kendini kontrol edebilme, olgunluk, sonuç çıkarma, ince düşünceli ve nazik olma, kararlılık gibi Kuran’da övülen pek çok olumlu davranış beynimizin ön lobu tarafından kontrol edilir.
Normal bir insanın beyninin ön lobunda yüksek bir hareketlilik olduğu bilinmektedir. Bu hareketlilik, insanın duygularının farkına varmasını sağlar. Sevgi, mutluluk, korku, pişmanlık, suçluluk gibi duygusal reflekslerin varlığı, kişinin beynindeki ön lobunun iyi çalıştığını gösterir. Beynin ön lobunu çalıştıran mekanizmayı inceleyen bilim adamları hayranlık uyandırıcı sonuçlarla karşılaşmışlardır.
Beynin Ön Lobunu Çalıştıran Mucize
İnsan beynini diğer canlılardan ayıran en belirgin özellik, ön lob boyutunun diğer canlılara oranla %40 daha büyük olmasıdır. Bilim adamları beynin bu bölümünün, ezberlenmiş, otomatiğe bağlanmış işlemler sırasında faaliyette olmadığını, beyne bağlanan elektrotlarla ve değişik röntgen cihazlarıyla yapılan ölçümler sayesinde keşfetmişlerdir. Ancak yeni bir bilgi alındığı ve işlendiğinde ön lob harekete geçmektedir. Üstelik bu yeni öğrenilen bilgi mutluluk vericiyse, ön lob ışıl ışıl parlamaya başlar.
Yeni bir şeyler öğrendiğimiz zaman, beynin ön lobu bu yeni bilgiyi öğrenmek için çok hızlı bir biçimde çalışır. 1.3 kg ağırlığındaki bu et parçasının her zamanki alışkanlıklarından farklı bir bilgi olduğunu anlaması elbette başlı başına bir mucizedir. Ancak bundan çok daha mucizevi olan bu yeni bilgiyi kullanmak için yeni devrelerini yani ön lobu bizim istemimiz dışında kullanıma açmasıdır. Ön lobun kaydettiği bu yeni bilgiler, davranış modellerimizi değiştirerek çevremizi farklı şekilde algılamamıza yol açar.
Bu döngüyü, yani yeni bir bilginin farklı sonuçlar oluşturmasını biz takip etmeyiz. Bu mekanizma mucizevi bir biçimde adeta otomatik olarak gerçekleşir. İşte bu noktada çok önemli bir gerçek ortaya çıkar: Kuran’da Yüce Allah beynin bu özel kısmına dikkat çekmektedir. Beynin ön lobunun bulunduğu kısım burnun hemen üstünde başın ön kısmında yani alnımızdadır. İşte Yüce Allah “…O’nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur…” (Hud Suresi, 56) ayeti ile bize bu gerçeği bildirir ve beynin ön lobunun çalışmasını kontrol edenin Yüce Allah olduğunu haber verir. Modern bilimin yerini ve işlevini henüz yeni öğrendiği bu gerçeğin günümüzden 1400 yıl önce indirilmiş Kuran’da yer alması ise elbette büyük bir mucizedir.
Beynin Ön Lobu İnsan Davranışlarını Nasıl Yönlendirir?
ABD’de Pennsylvania Üniversitesi Tıp Merkezi uzmanı Prof. Dr. Andrew Newberg namaz kılan ve dua eden bir grup Müslüman üzerinde bir araştırma yapmıştır.(Religion And The Brain; Newsweek, 7 Mayıs 2001 s: 50) Araştırmaya göre huşu içinde yapılan duanın ve Allah’ı düşünmenin, beynin ön lobuna 80 defa daha fazla kan banyosu yaptırdığını, bu nedenle namaz kılan insanlarda hafıza ve şahsiyet bozukluklarına çok az rastlandığını hatta bu insanların daha uzun ömürlü olduğunu ve hafıza kaybına uğramadıklarını ortaya koymuştur. Peki, bu nasıl gerçekleşir?
Beynin ön bölgesinde karar alma mekanizmasının bulunduğu “ön lob” adı verilen kısımda dua ve namaz esnasında kan miktarı belirgin bir şekilde artar ve beynin ön lobuna daha fazla miktarda glikoz taşınır. Bu da hücrelerin daha hızlı beslenmesi, beynin daha aktif çalışması anlamına gelir. Beynin ön lobunun daha hızlı çalışması ise insanın duygularının farkına varması ve karar verme, şahsiyet, problem çözme, hataları tekrar etmeme, sevgi gibi insani duyguların ön plana çıkmasını sağlar.
Günümüzdeki bilimsel gelişmelerin de kanıtladığı gibi beynin ön lobunun daha etkin çalışmasına vesile olan namaz ibadetinin önemi bir kez daha anlaşılmıştır. Yüce Rabbimiz’in bir Kuran ayetinde buyurduğu gibi “Sana Kitap’tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah’ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. Allah, yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut Suresi, 45) hükmü de böylece bir kez daha gerçekleşmiş ve namazın insanı her türlü kötülükten alıkoyduğu bilimsel olarak da kanıtlanmıştır.
Beynin Ön Lobunun Farklı Şekilde Çalışması Nelere Sebep Olur?
Yapılan araştırmalar ön lobda bir bozukluk olması veya faaliyet olmaması durumunda insanlarda davranış bozuklukları meydana geldiğini ortaya koymaktadır. Çünkü beynin ön lobundaki hareket azlığı nedeniyle pişmanlık, suçluluk, korku gibi insani duygular yaşanmaz ve ön lobun bu farklı işleyişi, kişileri şiddete yönlendirir. Nitekim acımasızca cinayet işleyen katiller, teröristler ve diktatörler gibi kişilerin beyinlerinin ön lobunun normal insanlarınkinden farklı çalıştığı, PET (Positron Emission Tomography) gibi görüntüleme teknikleriyle belirlenmiştir. PET, beynin yakıtı sayılan glikozun, beynin değişik bölgeleri tarafından ne kadar tüketildiğini ölçer. Verilere göre saldırgan ve acımasız kişilikli insanların prefrontal kortekslerindeki glikoz seviyesi, normal insanlarınkinden çok daha azdır. Bu ise beynin ön lobunda bir hareketsizlik meydana getirmekte ve normal insanlardan farklı çalışmasına neden olmaktadır. Yüce Allah’ın insanlara sunduğu çok mükemmel bir nimet olan beynin ön lobunun normal çalışmaması durumunda ise birbirinden farklı kişilik bozukluklarıyla karşı karşıya kalınmaktadır. Bu kişilik bozukluklarından bazıları şunlardır:
Suça eğilim: Amerikalı bilim adamı Adrian Raine’in belirttiğine göre beynin ön lobunun zarar görmesi veya normal çalışmaması insanın düşüncesizce hareket etmesine, kendi kendini kontrol edebilme yeteneğinin kaybına, çocukça hareketlerde bulunmaya, zaman kavramında zayıflamaya, karar verme yetisinin kaybolmasına yol açmaktadır. Saldırgan ve acımasız kişilikli insanların beyinlerinin çeşitli uyaranlara verdiği tepkilerin incelendiği bir bilimsel araştırmada, bu kişilerin beyinlerinin ölüm, acı gibi sözcüklere ve diğer insanların beyinlerinde tepki uyandıran şiddet içeren kan dolu resimlere neredeyse hiç tepki vermediği ortaya çıkmıştır.
Sevgisizlik: Araştırmalar, kişilik bozukluğu sergileyen kişilerin sevgi sözcüklerine, “Bir fincan kahve verir misin?” der gibi duygusuzca söyleyebildiklerini göstermiştir. Bir dizi seri katil üzerinde yapılan beyin taramalarına göre, bu kişiler en yakınlarının resimleri gösterildiği zaman bile en küçük bir duygu belirtisi göstermemişlerdir.
Anti sosyal kişilik bozukluğu: Bu kişilerin kişisel ve sosyal ilişkilerde de başarısız oldukları çeşitli örneklerle saptanmıştır. Bu başarısız sosyal ilişkilerin temelinde hafıza sorunları, kendilerini kontrol edememeleri, tembellik, ilhamsızlık, uyuşukluk, insiyatif eksikliği, gelecekle ilgili proje yokluğu, yeni bir şeyler öğrenmeme ve kolaylıkla dikkat dağılmasının neden olduğu belirtilmiştir.
Bir Kuran Mucizesi: Beynimizde Hareketlerimizi Yönlendiren Bölge
Yüce Allah alın bölgesinde yer alan ve normal çalışmaması durumunda saldırgan bir kişiliğin ortaya çıkmasına neden olan beynin ön kesimine Kuran’da dikkat çekmekte ve bu kısmın normal çalışmaması durumunda insanı günaha sürükleyeceğine şöyle işaret etmektedir:
“Hayır; eğer o, (bu tutumuna) bir son vermeyecek olursa, andolsun, onu perçeminden tutup sürükleyeceğiz; o yalancı, günahkar olan alnından.” (Alak Suresi, 15-16)
Yukarıdaki ayetlerde geçen “yalancı, günahkar olan alın” tanımlaması son derece dikkat çekicidir. 1400 yıl önce Kuran’da dikkat çekilen bu bölge ve görevi hakkındaki bilgilere günümüz bilim adamları, ancak son 60 yıl içinde açıklama getirebilmişlerdir. Kafatasının içine, başın ön kısmına bakıldığında beynin ön alın bölgesi görülecektir. Bu bölgenin fonksiyonları hakkında fizyoloji dalında yapılan araştırmalar neticesinde elde edilen bilgiler Essentials of Anatomy and Physiology (Anatomi ve Fizyolojinin Esasları) isimli kitapta şu şekilde geçmektedir:
“Hareketlerin motivasyonu, planlama öngörüşü ve başlatılması alın loblarının ön kısmı olan ön alın bölgesinde (cerebrum) gerçekleşir. Burası çağrışım (birlik) korteksinin bir bölgesidir...” (Rod R. Seeley, Trent D. Stephens, Philip Tate, Essentials of Anatomy & Physiology, 2. baskı, Mosby-Year Book Inc., St. Louis, 1996, s. 211; Charles R. Noback, N. L. Strominger, R. J. Demarest, The Human Nervous System, Introduction and Review, 4. baskı, Lea & Febiger, Philadelphia, 1991, ss. 410-411)
Kitapta bu bölge ile ilgili ayrıca şu ifadeler yer almaktadır:
“Hareketle olan ilgisiyle beraber, ön alın bölgesinin aynı zamanda saldırganlığın da fonksiyonel merkezi olduğu düşünülmektedir...” (a.g.e.)
Bu açıklamalardan da anlaşıldığı gibi, beynin ön alın bölgesi, planlama, motivasyon ve iyi veya kötü hareketlerin başlatılması, yalan veya doğrunun söylenmesi ile ilgili faaliyetlerin tümünü yürütmektedir.
Görüldüğü gibi Alak Suresi’nde geçen “yalancı günahkar olan alın” ifadesi ile yukarıdaki tanımlama büyük bir paralellik göstermektedir. Bilim adamlarının son 60 yıl içinde keşfettikleri bu gibi bilimsel gerçekleri Allah, Kuran ayetlerinde asırlar önce insanlara haber vermektedir.

23 Eylül 2012 Pazar

İnsan Beyni Yaz Mevsimini Niçin Sever?

İnsan bedenindeki her organın favori mevsimi var mı bilinmez ama bilimsel araştırmalara göre insanın beyninin favori mevsimi yaz. İşte bunun 5 sebebi:



15 temmuz 2010, Perşembe
Cemal DEMİR (Turkish Journal)

İnsan bedenindeki her organın favori mevsimi var mı bilinmez ama bilimsel araştırmalara göre insan beyninin favori mevsimi yaz. Amerikan ‘’Brain World’’ dergisi, insan beyninin yaz mevsimini sevmesinin 5 sebebini yazdı. İşte o sebepler:

1 – Su tüketimi

Yaz günleri hava sıcak olur. Sıcak hava susatır. Hiçbir mevsimde içmediğimiz kadar su içeriz. Çoğumuz bilmiyoruz ama beynimiz suya bayılıyor. Neredeyse oksijeni sevdiği kadar seviyor suyu. Belki de bu sebeple insan beyninin yüzde 85’i aslında sudur. Su insanın öğrenme yeteneğini artmasına yardım eder. Uyanık ve canlı kalmasını sağlar. Enerjik ve sağlıklı hissettirir. Ancak önemli bir nokta var. Su içmek için susamayı beklemeyin. Suyun makbulü susamadan içilenidir. Çünkü susuzluk zaten bünyemizde olması gereken seviyenin altında suya sahip olduğumuzu gösterir.

2 – Egzersizler

Güneş çok erken doğduğu için biz de erkenden uyanıp soluğu dışarda alıyoruz. Güzel yaz sabahlarında, uzun yürüyüşler yapmak, bisiklet sürmek, koşmak çok zor gelmez. Bu nedenle yazın kışa oranla çok daha fazla bedensel hareket yaparız. Sporun sadece bedene değil, beyne de çok iyi geldiğini biliyor muydunuz? Yürümek gibi egzersizler kan dolaşımını artırır. Bu da beyninize gidecek oksijen ve glikoz miktarını arttırır. Egzersiz ayrıca vücudun dopamin, noradrenalin ve serotonin gibi kimyasallar üretmesine neden olur. Bunlar insanın haleti ruhiyesini düzenleyip, anksiyete ve depresyonu engeller. Her haftanın en az 3 ya da 4 günü en az 30 dakika egzersiz yapın, beyniniz sağlıklı olsun.

3 – Rahat yaz akşamları

Karanlığın erken çöktüğü kış akşamları erkenden eve gidip, kanepeye kurulup dizi seyretmeyi tercih ediyoruz. Güneşin geç vakte kadar dışarıda olduğu yaz akşamları biz de geç vakte kadar dışarda kalıyoruz. Zamandaki bu esneme, beynimizi de esnetiyor. Yaz aylarında uzun zamandır okumayı ertelediğimiz klasikleri okumaya, yeni dil öğrenmeye meyyal oluşumuzun sırrı budur. Beyin, insanoğlu yeni bir şey öğrendikçe ya da hafızasını kullandıkça yeni nöronlar üretir. Yaz keyfiyle yeni beyinsel aktiviteler, beynin keyfine keyif katar.

4- Hafif yiyecekler

Yazın ağır olmayı kim ister ki? Kış boyunca kış uykusundaki ayılar gibi vücudumuzda biriktirdiğimiz karbonhidratlar, yaz gelince hareketlerimizi kısıtlar. Bu sebeple, insanlar yazın hafif yiyeceklere ya da küçük porsiyonlara daha fazla meyillidir. Araştırmalar, düşük kalorili beslenme ömrü uzatır diyor. Yaz aylarında çok çeşitli sağlıklı yiyecekler yediğimiz, özellikle de bolca sebze meyve tükettiğimiz için beyin, başta protein ve doğal şeker olmak üzere ihtiyaçlarını dengeli alır. Sabahları, taze yoğurt meyveyle güne başlayınca beyin bayram eder. İkisinin arasında kalmak acı ama mangalla fazla samimiyet beyninizle aranızı açar.

5 - Eş dost

Beyinle eş dostun ne alakası var demeyin, çok alakası var. Sosyalleşmenin keyifli zamandan öte getirisi var. Araştırmalar, bir arkadaş çevresi ile yaşamanın ve güçlü sosyal ağlar içinde yer almanın insanın sağlığı ve mutluluğuna büyük katkı yaptığını gösteriyor. ‘’Journal of Public Health’’ dergisine göre, geniş arkadaş çevresi özellikle yaşlılarda bunamayı ve zihni melekelerin körelmesini oldukça geciktiriyor. Ama arkadaşlarınızla havadan sudan konuşmakla yetinmeyin. Araştırmalar, yüzeysel dedikodular yerine, derin ve anlamlı sohbetlerin insan beynini canlandırdığını ortaya koyuyor. Beyninizin sağlığı için ailenize ve arkadaşlarınıza daha fazla zaman ayırın.

Bir İnsanın Beynin Kapasitesi=200 Trilyon Kitap

Beynimizdeki 1 Trilyon Bilgisayarın Muhteşem Sırrı
Çağımızda artık internet, cep telefonları ve uydular aracılığıyla müthiş bir iletişim ağı kurulmuş durumda. Dünyanın iki ucundaki insanlar bu iletişim ağı sayesinde sanki yüz yüzeymiş gibi birbirlerini görebiliyor ve iletişim kurabiliyorlar. Dünyadan yüz binlerce kilometre uzaklıkta küçük bir uydu sayesinde, dünya üzerinde yaşayan herhangi birinin nerede ve ne yapmakta olduğunu seyredebiliyoruz. Bir zamanlar bilimkurgu romanlarının baş konusu olan bu haberleşme ağı, artık günümüzün bir gerçekliği.

Ve insanı bu gerçeklikten çok daha fazla heyecanlandıran bir gerçeklik daha vardır ki; o da beynimizin gerçekliğidir. Dünya üzerinde kurulan bu iletişim ağının milyonlarca katı, başımızın içinde, kafatasımızın hemen altındaki, iç içe geçmiş kıvrımlar gibi görünen, sadece 1.5 kg ağırlığında o garip ve bir o kadar da gizemli organımızda, beynimizde gerçekleşmektedir.
Şöyle düşünün; 992.000.000.000, yani yaklaşık 1 trilyon insan bilgisayarının başında internete giriyor ve hepsi aynı anda birbiriyle iletişim kuruyor. 1 trilyon insan, aynı anda hep birlikte sohbet ederken, buna hiç ara vermeden 657.000 saat, yani ortalama bir insan ömrü olan 75 yıl boyunca devam ediyorlar. İşte iki avucunuza rahatlıkla sığacak kadar olan beyninizdeki her hücre yaşamınızın başlangıcından sonuna kadar böyle muazzam bir iletişim kuruyor. Kimi zaman bizi hayrete düşüren iletişim teknolojisi ise onun yanında ilkel kalıyor.
Duyu organlarınız aracılığıyla toplanan bilgiler saniyenin 50′de 1′i süresinde vücudunuzun her noktasından beyninize taşınıyor. Beyninizin merkezi sinir sitemindeki 85 milyar nöron, duyu organlarınızdan gelen bilgileri işliyor ve karar veriyor. Ve tüm bunlar sizin algılamanızın mümkün olamayacağı kadar kısa sürelerde, durmaksızın devam ediyor. Bir ayağınızı kaldırıp diğerinin önüne attığınız o birkaç saniye içinde beyninizde milyonlarca işlem gerçekleşiyor.
Beynimizin 200 Trilyon Kitaba Denk Kapasitesi
Daha da heyecan verici olan ise, beyninizin bilgi depolama kapasitesidir. Dünyanın en büyük kütüphanesi olan Kongre Kütüphanesi’nde, 800 km uzunluğundaki raflara ancak sığan, 29 milyon kitap vardır. İnsan beyninin kapasitesi ise 200 trilyon kitaba denktir.
“Unutuyorum”, “Zihnimi toparlayamıyorum”, “Beynim patlayacak gibi”, “Kafam almıyor”, “Hafızam çok zayıf”, Aklımda kalmıyor” gibi nice sözlerle beynimizi sınırlandırıyor olmamız, onun bu muhteşem yapısını algılayamıyor olmamızdan kaynaklanıyor olsa gerek.
Atalarımızın dediği gibi; “Meyve veren ağaç taşlanır.” Beynimiz yaşamımız boyunca hiç ara vermeden ve dinlenmeden bize hizmet ederken, biz birbirimize ve kendimize karşı sözlerimizle, düşüncelerimizle onu sınırlandırmaya, baskılamaya, bir anlamda taşlamaya devam ediyoruz.
Sevgili okurlar!
Her sabah uyanıp aynaya baktığınızda sadece uykudan şişmiş gözlerinize ve dağılmış saçlarınıza bakmayın. Onların ardında, dur durak bilmeden çalışan ve halen gizeminin denizde damla kadarlık bir bölümünün açıklanabildiği, dünyanın en büyük harikasını taşıdığınızı bilerek bakın kendinize.
Onun potansiyelini kullanmanızı zayıflatacak sözler sarf etmekten uzak durun. Beyninizi bir şamar oğlanına çevirmek yerine, onun algılamakta zorlandığımız çalışma gücüne hayranlığınızı ve takdirinizi hissedin. Hatırlayın ki, onun değerini ne kadar bilir ve onu zararlı düşüncelerden ne kadar korursanız, o kadar ışığını yansıtacaktır size.
Beyninizin gücünü her geçen gün daha iyi kavradığınız ve onu daha çok kullanmak adına kendinizi geliştirdiğiniz bir bilince ulaşmanız dileğiyle.

Albert Einstein’in Beyni 2009 Yılında Yeniden İncelendi Ve…

Beyninin paryetal lobunun normal insanların beyinlerine göre daha geniş olduğundan başka elle tutulur bir şey bulunamadı. İşin kötüsü, geçmişte Einstein’ın beynini inceleyen bilim adamları da bundan farklı bir sonuca ulaşmamamışlardı, dolayısıyla bu cephede yeni bir şey yok.
Aşağıda araştırmanın ilginç yanlarını özetleyeceğim, ama yine de uzun uzun İngilizcesi’nden okumak isteyenler için şimdiden buraya vereyim linkini.
Bu seferki girişim, Florida Devlet Üniversitesi’nde antropolojist Dean Falk tarafından yapıldığını öğreniyoruz. Eski incelemelerin aksine, bu sefer Einstein’in beynine ulaşma imkanı yokmuş (anlaşılan artık her isteyene, açın şunu, bir bakacağım diyene göstermiyorlar). Bu yüzden, Dean Falk hanım, fosiller üzerinde uygulanan bir araştırma tekniğini Einstein’in beyni üzerinde de denemeye karar vermiş ve ölümünden sonra çekilen Einstein’in beyninin fotoğraflarını çalışmasında temel veriler olarak kullanmış.
Albert Einstein'in beyninin fotoğrafları
Einstein'in beyninin 1955 yılından beri vücudundan ayrı saklandığı ancak 1978 yılında açıklandı.
Yazımızın bu heyecanlı bölümünde, aniden hikayeyi durduruyor ve okuyucuyu geçmişe götürüyoruz. Çok değişik bir yazım tekniği, siz denemeyin sakın.
Pişmiş tavuğun başına gelmeyenler Albert Einstein’in başına (daha doğrusu beyninin başına) mı geldi?

Albert Einstein'in vesikalık fotoğrafı
Einstein'ın vesikalık fotoğrafı
Albert Einstein 1955 yılında New Jersey’deki Princeton Hastanesi’nde hayata gözlerini yumduğunda, Thomas Harvey adındaki hastanede çalışan bir patolog Einstein’in beynini yerinden çıkardı, üzerinde bazı ölçümler yaptı ve bir kavanozun içinde saklamaya aldı. Harvey’in bir meslektaşı ise aynı tarihlerde beynin büyük bir bölümünü 240 tane domeste küplerine benzer küçük parçaya böldü ve mikroskop saydamlarına yerleştirdi. Bu parçalar birçok bilim adamına araştırma için zaman zaman gönderilse de, bugüne kadar konu hakkında yayınlanan bilimsel makale sayısı bir kaç taneyi geçmiş değil.
Harvey, mesleki kariyeri boyunca ABD içerisinde oradan oraya tayin (!) oldukça kavanozu da yanında taşıdı ve en sonunda biraz dağılmış olan beyni (bu tanımlamaya kendim de çok güldüm yazarken) 1998 yılında halen bulunduğu Princeton Üniversitesi Tıp Merkezi‘ne verdi. Kendisi de 2007 yılında hakkın rahmetine kavuştu.
Back to the future!
Şimdi o günden bugüne yapılan araştırmaları ışık hızıyla geçip, son yapılan araştırmanın hikayesini anlatmaya devam edelim. Ne demiştik? Einstein’in beyninin çoğu parçası oraya buraya dağılmış olduğu için, Falk fotoğraflara yöneldi ve bir antropolog gözüyle Einstein’in beynini incelemeye başladı. Çalışmanın sonucunda temel bulgu olarak, Albert Einstein’in beyninin “birtakım simetrik ve asimetrik özelliklerin çok az rastlanan bir karışımını” gösterdiğini yazdı ve bu durum ona göre Einstein’ın dehasının oluşumunda katkıda bulunmuş olabilirdi.
Herşeyden önce, belirttiğimiz gibi beynin paryetal lobları normalden oldukça genişti ve bu bölümün üzerinde yer alan kanallar ile kabartılar tuhaf şekillere sahipti. Falk’a göre bu ayrıntılar önem arz ediyor olabilir, çünkü paryetal loblar beyinde  rakamlara dayalı işlemlerin yapıldığı bölge olmakla kalmaz, aynı zamanda vücudun çeşitli kısımlarından gelen duyulara ilişkin algıların birleştirildiği bölüm olma özelliğini de taşır.  Bu bilgilerin ışığında, Falk, Einstein’ın beyninde görülen bu değişik özelliklerin Einstein’ın daha ziyade duyusal uyarıcıların etkisiyle düşünmeye olan eğiliminin kaynağı olabileceğini belirtiyor. Örneğin Einstein’in düşünme biçiminin, kelimeler yerine görsel duyulara dayandığını ve sebebinin beynin bu yapısı olabileceğini ifade ediyor.
Falk, araştırması sırasında ayrıca sağ motor korteksin dışına doğru çıkan küçük bir topuza benzeyen bir yapı farketmiş. Sağ motor korteks, sol elin parmaklarını kontrol eden bölüm. Falk’ın farkettiği topuzumsu çıkıntının benzerleri bazı durumlarda, çocuk yaşlarından beri bir yaylı çalgı çalan ve sağ ellerini kullanan müzisyenlerin beyinlerinde de görülebiliyor. Bu ilginç bir durum, çünkü Einstein’in çocukluğundan bağlayarak hayatının son dönemlerine dek, keman çalmaya son derece istekli ve arzulu olduğu biliniyor. Falk, söz konusu parçayı görmenin kendisini eğlendirdiğini söylemiş, zira bu parça pekala Einstein’in müzikal yeteneği ile ilgili olabilirmiş. Müzikal yetenek ile matematik yeteneği arasındaki bağlantı ise, elbette ki, yıllardır bilinen bilişsel bir olgu.
Einstein keman çalarken
Gıy gıy da gıy gıy, gıy gıy da gıy gıy
Bilimsel makalenin tümünü okumak isteyenler ise Frontiers in Evolutionary Science Dergisi’in şu sayfasına göz atabilirler.

Einstein'in Beyninin Sırrı

 Einstein sırları...
20.yüzyılın odamı Albert Einstein'nin 40 yıldır kavanozda bekleyen beyni üzerinde yapılan bir araştırma, Einstein'nin beyninin bir bölümünün anormal geliştiğini gösterdi. Einstein sağlığında beyin üzerinde çalışmalar yapıyordu ve bir biyografisinde ölümünden sonra kendi beyninin de incelenmesini istediğini yazmıştı. Ama şüphesiz beyninin başına ne geleceği aklının ucundan bile geçmemiştir. Einstein öldüğünde otopsiyi yapan doktor Thomas Harvey, bu sırada beyni yerinden çıkardı ve bir kavanozun içine koydu. Dr. Harvey beyni incelemek için Einstein'in ailesinden önceden izin almıştı. Harvey beyni 240 parçaya bölerek incelemeler yaptı. Fakat bu incelemeleri hiçbir yerde yayınlamadı.
Harvey 1996'da Amerikan McMaster üniversitesine gidip araştırmacıların Einstein'ın beynini incelemek isteyip istemeyeceklerini sordu. Bu araştırmacılar Harvey'i kesinlikle daha önceden tanımıyorlardı. Araştırma ekibinin başkanı Sandra F. Witelson, Harvey'in Einstein'a otopsi yapan patolog olduğunu öğrendiğinde teklifini hemen kabul etti. Harvey beynin birkaç parçasını bu araştırmacılara verdi.
Einstein'ın beyni McMaster üniversitenin beyin bankasındaki beyinlerle kıyaslandı. Araştırma sonuçlarında Einstein'm beyninde beynin çalışmasını sağlayan oligopdendroglia'nın daha çok bulunduğu tesbit edildi. Einstein'ın beyninde bulunan normalden farklı özellikler onun neden üstün bir fizik bilgini olduğunu açıklıyor. Einsteüin'in beyninin alt parietal bölgesi normal bir beyinden %l 5 oranında daha geniş. Bu genişliğin sebebi parietal bölgedeki bir yarığın beynin normalden farklı şekilde oluşmasını sağlaması. Bu sayede beyin hücreleri ve nöronlar birbirleriyle daha iyi bağlantı kurabiliyor ve daha kolay beraber çalışabiliyor. Bulguların Einstein'in neden bir matematik dehası olduğunu açıkladığını düşünüyorlar; zira Einstein'ın beyni genel olarak diğer beyinlere benziyorsa da, beynin matematiksel düşünce ve boyutlu, hareketli düşünebilme yeteneğinin kontrol edildiği merkez Einstein'da normal beyinlere göre çok daha büyük, ingiliz bilim yayın organı The Lancet'a konuşan, araştırma heyetinin başkanı Prof Sandra VVitelson, "Einstein'ın beyninde tesbit ettiğimiz sıradışı anatomi onun nasıl farklı düşünebildiğini açıklıyor.
Einstein kendi bilimsel düşünme sistemini 'Kelimelerin pek bir fonksiyonu yoktur" sözleriyle anlatırdı. O, kelimeler yerine görsel boyutla ilgiliydi ve şekillerle düşünürdü" diyor. Einstein'ın beyni 35 erkek ve 56 kadınınkiyle kıyaslandı. Bu insanların ortalama zekâ seviyesi M 5. Bu beyinlerin sahipleri arasında şarkıcılar, mimarlar ve işçiler gibi değişik gruplardan insanlar var. Einstein'ın beyninde parietal bölgedeki farktan başka herhangi bir fark yok. Einstein'ın beyni diğer beyinlerle kıyaslandığında aynı ağır/ıkta. Aşağıdan yukarı ve önden arkaya ölçüldüğünde de hiçbir fark yok. Wiltelson araştırma sonuçlarında zeki olmak için büyük bir beyne gerek olamadığının ortaya çıktığını söylüyor. Araştırmalarda Einstein'ın çok üst bir zekâya sahip olmasının 2 sebebi olduğu belirtiyor: Einstein'ın beyninin aşağı bölgelerinin %15 oranında daha geniş olması ve Sylvian çatlağı denilen yarığın daha az olması. Sylvian çatlağı beynin yanında bulunuyor, doğuştan geliyor ve gelişimle değişmiyor. Einstein küçükken kafası doğumdan hemen sonra biçimsiz olduğu ve konuşması geç geliştiği için annesini çok endişelendirmiş. 3 yaşında konuşmaya başlamış ve bu yaştan sonra da konuşma zorlukları çekmiş. Dr. Witelson, Einstein'ın beynindeki farklılığın nereden kaynaklandığını bilmemekle birlikte genetik olduğuna inanıyor. Beyni araştırmalar için McMaster Üniversitesi'ne götüren Dr. Harvey'in özellikle McMaster üniversitesini seçmesinin sebebiyse araştırma ekibinin başkanı Dr. Witelson'ın 1982'de oluşturmaya başladığı beyin bankası. McMaster Ûniversitesi'nin beyin bankasında bulunan beyinlerin sahipleri ölmeden önce tam amlamıyla bir zekâ ve yetenek testinden geçirilmiş ve yaşlara göre kategorize edilmiş oluyor.





İLGİNÇ BİR NÜKTE: Einstein aktif profesörlük yaparken bir öğrencisi ona sordu: Bu seneki sorular geçen seneki soruların aynısı?"
"Doğru!" dedi yaşlı adam ve ekledi, "Ancak bu sene bütün cevaplar farklı!"

İnsan Beyninin Gizemli 10 Özelliği

İnsan beyni evrenin en bilinmeyen, en karmaşık ve en mucizevi ögesidir. Bu yapıyı araştıran nöropsikoloji, psikoloji ve biyoloji olmak üzere üç bilim vardır.
Bazen insan beyni hakkında ilginç şeyler öğreniriz. İşte burada da o şeylerden on tane var.

1- Kısa dönem hafızamız yalnızca yedi ögeyi tutabilir. İnsanlarda üç farklı hafıza vardır: Uzun dönem hafıza, kısa dönem hafıza ve duygusal hafıza. Uzun dönem hafızayı bilgisayarınızın sabit diski olarak düşünürsek, kısa dönem de küçük bir USB bellek olurdu. Bu kısa hafıza sayıları 5-9 arasında değişen objeleri anlık olarak tutar. Ortalama bir insan için bu sayı 7’dir. Ama bu sayı dokuzu bile aşabilir. Bunun için nesneleri gruplandırmada iyi olmanız gerekir ve bunu pratik yaparak gerçekleştirebilirsiniz. Hiç fark ettiniz mi telefon numaraları 7 hanelidir. 111-11-11
2- Açık yeşil en kolay seçilen renktir. Sarı-yeşil ve açık yeşil, görebildiğimiz renk aralığının ortasındaki renklerdir. Gözlerinizin mavi,yeşil ve kırmızı renkleri için algılayıcıları vardır. Ama beyin renkler hakkında bilgi almaz. Renkler arasındaki ton farkına ya da daha mı açık yoksa daha mı koyu olduğuna bakar. Sonuç olarak beyin bu üç rengin ortasındaki renk olan açık yeşilden, gördüğü renk koyu mu değil mi onu algılar. Ayrıca bu renk; sakinleştirici ve yatıştırıcı etkisinden dolayı ressamlar, psikologlar ve psikiyatristler tarafından da kullanılır.
3- Bilinçaltınız sizden daha akıllıdır. Ya da en azından daha güçlü. Bir çalışmada insanlara karmaşık bir resim gösterildi. Bir gruptan düşünmeden resimle ilgili izlenimlerini söylemeleri istendi. Katılımcılar resimdeki sorunu kolaylıkla bulabildiler. Diğer gruptan ise düşünerek yanıtlamaları istendi. Sonuç; sıfır. Resimdeki hatalı kısmı saatler geçmesine rağmen bulamadılar.
4- Zihinsel işler beyini yormaz. Araştırmalara göre bu zihinsel işler ne kadar zor olursa olsun ya da ne kadar uzun sürerse sürsün beyni besleyen damarlardaki kan akışının sabit kaldığı ölçüldü. Buna karşın tüm gün çalışan bir insandan alınan kanda yüksek oranda yorgunluk toksini bulundu. Böylece bilim insanları beyninin yorulduğu kanısının insanın ruhsal durumundan kaynaklandığı bulundu.
5- Dua etmenin olumlu etkileri keşfedildi. Dua ederken ya da meditasyon yaparken, ilk altı aylık bebeklerde görülen alfa dalgasının beyinde yayıldığı keşfedildi. Belki de bu ibadet eden insanların daha az hastalanmasının ve çabuk iyileşmelerinin nedenidir.
6- Düzenli beyin egzersizleri beyni hastalıklardan korur. Araştırmalar Alzaymır gibi çeşitli hastalıkların beyin egzersizleriyle önlenebildiğini ortaya çıkardı. Bu zihinsel aktivetelerin yeni dokular oluşturarak hastalığı kısıtlı bir doku üzerinde kalmasını sağlıyor ve hastalık gelişemiyor. Yani yeni birşeyler öğrenmek ya da çılgınca bir şeyler yapmak beyninizin gelişmesine yardımcı olur. Ayrıca sizden daha zeki olan ya da daha bilgiliinsanlarla konuşmak beyniniz üzerinde olumlu etki bırakır.
7- İnsan beyni gölgeleri fiziksel varlıklar olarak algılar. İnsan beyni, hareketleri ve çevreyle etkileşimi çeşitli yerlerden ip uçları alarak anlar; gölgeler gibi. Gölgeler hareket hakkında çok fazla ip ucu verir ve beyin gölgeleri vücudun bir parçası olarak düşünür.
8- Beyin vücuttan daha sonra uyanır. İnsan uyandığında beyni tam uyanmamış olur. Amiyane tabirle sabahları kafanız pek basmaz. Yani sabah kalktığınızda beyin egzersizleri yapmak çok yararlı olur. Yani televizyonu açmak yerine bir şeyler okumalısınız.
9- Tam bir beyin egzersizi için yeteri kadar sıvı almış olmanız gerekir. Beynin yüzde 75’i sudan oluşur. Dolayısıyla beyninin sağlıklı tutmak için su içmeniz gerekir. Kilo kaybetmek için tablet kullanılabilir ya da çay içenler bilmelilerdir ki bu sıvı kaybına da neden olur beynin performansını etkiler. Bu yüzden doğru olanı yapmalılar- yani doktor kontrolünde olmalı ve reçetelere dikkat etmelilerdir.
10- Beyin erkeklerin konuşmasını, kadınların konuşmasından daha iyi anlar. Erkek ve kadın sesleri beynin farklı yerlerinde işlenir. Kadınların sesleri daha müzikal, yüksek ve geniş bir frekanstadır. İnsanın beyni bir kadının ne dediğini anlamak için ek kaynaklar kullanarak sesi “çözmek” zorundadır. Bu yüzden halüsinasyon duyan insanlar genelde erkek sesi duyarlar.